Lepra tarihe karışacak
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünya genelinde her yıl 200 binin üzerinde yeni lepra vakası tedaviye alınırken, Türkiye’de ise 1980’li yıllardan bu yana gerçekleştirilen saha çalışmalarının sonucu hastalık oldukça azaldı.
Türkiye genelinde 2012 yılı hastalık bildirimlerine göre kayıtlı lepralı hasta sayısı kümülatif olarak 1200, tedavi gören hasta sayısı ise 21’i (diğer hastaların tedavisi tamamlandı) bulurken, hastalığın en yoğun olduğu iller Van, Ağrı, Kars, Malatya, Erzurum ve Sivas olarak belirleniyor. Ancak Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’dan, büyük illere göç nedeniyle, hastaların yaklaşık beşte ikisi İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa, Mersin ve Adana’da yaşıyor.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sezai Şaşmaz, Cüzzam Haftası ve Dünya Cüzzam günü ile ilgili yaptığı değerlendirmede, cüzzamın (lepra), “hansen basili” adı verilen bir mikroorganizmanın yol açtığı, deri, çevresel sinirler, göz ve testisler başta olmak üzere çok sayıda sistemi ve organı etkileyebilen bulaşıcı bir hastalık olduğunu söyledi.
İnsanları çirkinleştirdiği ve sakat bıraktığı için yüzyıllarca lepradan korkulduğunu ve hastaların izole edildiğini anlatan Şaşmaz, lepranın, tropikal ve subtropikal bölgelerdeki ekonomik düzeyi iyi olmayan toplumlarda, Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkeleri ile sırasıyla en çok Hindistan, Brezilya ve Endonezya’da halen ciddi bir sağlık sorunu olduğunu bildirdi.
Teşhisi kolay, tedavisi mümkün
Bulaşmanın, çok basilli hastaların burun ve üst solunum yolu sekresyonları aracılığıyla uzun süreli ve çok yakın temasla genellikle çocukluk çağında gerçekleştiğine işaret eden Şaşmaz, ‘Ancak bulaşma ihtimali yok denecek kadar azdır. Bu nedenle uzun yıllar bulaşıcı bir hastalık olarak kabul edilmemiş; ancak halk arasında en az veba kadar bulaşmasından korkulan bir hastalık olmuştur’ dedi.
Hastalığın kuluçka döneminin yıllarca sürebileceğini ve kişinin bağışıklık durumuna göre değişik klinik bulguların ortaya çıkabileceğini belirten Şaşmaz, şu bilgileri verdi:
‘Mikrop, kol ve bacaklardaki duyu sinirlerinin veya beyinden iletilen emirleri kaslara götüren motor sinirlerin çevresinde bulunan kılıfı oluşturan hücrelerin içine yerleşerek yıkıma yol açar. Ayrıca, sinir yoluyla deriye ulaşarak deride de “papül”, “plak”, “nodül” ve “skar” denilen lezyonlara yol açar. His kaybı ve azalması, bazı hareketleri yapmada zorlanma ve güç kaybı, burunda tıkanıklık ve aralıklı kanama görülebilir. Bununla birlikte bu belirtilerin başka hastalıklarda da görülebileceği unutulmamalıdır. Lepraya bağlı olarak çeşitli sekeller ve sakatlıklar da oluşabilmektedir. Ancak günümüzde teşhisi kolay ve tedavisi kesin olup; zamanında tedavi edilen hastalarda bu sekeller engellenebilmektedir’
‘Tıbbi tedavinin yanı sıra cerrahi, fiziki ve psikiyatrik tedavisi de çok önemli’
Lepralı hastaların tedavisinin öncelikle İstanbul, Ankara ve Elazığ’daki Lepra Hastanelerinde ücretsiz olarak gerçekleştirildiğini ifade eden Şaşmaz, hastaların takiplerinin ise illerdeki sağlık kuruluşlarında yapıldığını bildirdi.
Tedavinin hastadan hastaya değişmekle birlikte ,genellikle lezyon sayısı ve basil miktarına bağlı olarak tek doz, 6 ay veya 1 yıl süreli olarak, basilin duyarlı olduğu ilaçların ikisi veya üçünün kombinasyonu şeklinde uygulandığını anlatan Şaşmaz, cüzzamın tıbbi tedavisi kadar gereği halinde cerrahi, fizik ve psikiyatrik tedavisi de çok önemli olduğunu vurguladı.
Hastalığın yetişkinlere bulaşmadığına dikkati çeken Şaşmaz, ancak tedavisi tamamlanmamış hastalarla aynı ortamda yaşayan çocuklara bulaşma ihtimalinin fazla olduğunu söyledi. Şaşmaz, ‘Dolayısıyla yakın çevredeki çocukların hastalıktan korunması düşünülebilir. Bunun için BCG aşılamaları ve uygun dozda ilaç verilebilir ancak çocukların hastalık olan çevreden uzaklaştırılmaları en uygun tedbirdir’ şeklinde konuştu.
Hastalarda ağır sosyal ve ekonomik sorunlarına yol açıyor
Lepranın, hasta ve ailesini olumsuz olarak etkilediğine işaret eden Şaşmaz, bunun hastada ve çevresinde ağır sosyal, psikolojik ve ekonomik sorunlara yol açabildiğini söyledi. Hastaların önemli kısmının evlenemediğine, eğitim olanaklarına sınırlı ulaşabildiğine dikkati çeken Şaşmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
‘Yapılan çalışmalarda bir kısım hastaların birinci derece yakınları ve arkadaşlarından bazıları ile ilişkilerinin olumsuz etkilendiği; sosyal çevreleri ile ilişkilerinin bozulduğu ve benlik saygılarının düşük olduğu belirlenmiştir. Sonuçlar, lepra hastalarının psiko-sosyal ve ekonomik yönlerden desteğe ihtiyaçları olduğunu ortaya koymuştur. Lepra tedavi kurumlarında hastaların sorunlarının çözümüne yönelik çalışmalar yapabilecek sosyal hizmet uzmanlarının ve psikologların istihdam edilmesi gerekli ve önemlidir. Kamu kurumlarının sağladığı olanakların yanı sıra sivil toplum kuruluşları ve bireyler de bölgelerinde ve yakınlarında mevcut olan lepra hastaları için psiko-sosyal ve ekonomik açıdan desteklerini esirgememelidir’
Sayıları giderek azalan lepralı hastalardan kaçmanın ve onları toplum dışına itmenin insanlıkla bağdaşmadığını kaydeden Şaşmaz, ‘Bizler de onların ihtiyaçları olan yakınlığı, ilgiyi, destek ve sevgimizi esirgememeliyiz’ dedi.