75 milyar dolarlık sahte ilaç sağlığı ve sektörü tehdit ediyor
Dünya Sağlık Örgütü’nün (World Health Organization, WHO) tespitlerine göre dünyadaki ilaçların yüzde 6’sı sahte. Ülkemizde ilaç dağıtımı genel olarak güvenli olmakla birlikte, bazı gelişmekte olan ülkelerde ilaçların %50’sinin sahte olduğu tahmin ediliyor. Bu oran Afrika kıtasında %80’lere kadar çıkıyor. Özellikle, yüksek satış oranlarına sahip ilaçlar taklit ediliyor. Örneğin, Afrika’daki sıtma ilaçlarının çoğunun sahtesi yapılmaya çalışılıyor. Bu sahte ilaçların çoğu Hindistan ve Çin’de üretiliyor.
Dünya çapında sahte ilaç sektörünün 75 milyar dolar değerinde olduğu tahmin ediliyor. Sahte ilaç satışlarının ise yasal ilaç satışlarının neredeyse iki katı bir oran ile yıllık %13 arttığı kabul ediliyor. WHO, internetten yapılan ilaç satışlarında gerçek adreslerini gizleyen sitelerden alınan ilaçların %50’sinin sahte olduğunu tahmin ediyor.
Sahtecilerin hedef aldığı ilaçlar arasında tüm dünyada ilk sırada eczaneden almaktan çekinildiği için kontrolsüz çevrimiçi siteler üzerinden satılan cinsel sağlık ürünleri, ikinci sırada obezite ürünleri var. Üçüncü sırada ise saç kaybı ile ilgili ürünler olduğu düşünülüyor. Ama bu diğer alanlarda sahte ilaç olmadığı anlamına gelmiyor. Yakın zamanda karşılaştığımız sahte kanser ilaçları buna en güzel örneği oluşturuyor.
Sahteciler bir şekilde kârlılık söz konusuysa neredeyse bütün firmaların bütün orijinal moleküllerini taklit edebiliyor. Ucuz ve bazen zehirli malzemelerle, “merdiven altı” diye tabir edilen sağlıksız koşullarda, dozaj kontrolü olmadan oldukça cüzi meblağlara üretilen bu ürünler üreticilerine büyük kârlar getirebiliyor.
“Sadece ambalaja bakarak anlamak neredeyse imkansız”
Pfizer sahte ilaçlara karşı diğer ilaç firmaları ve sektörün yanı sıra polis, narkotik birimleri, güvenlik kurumları, gümrükler, polis teşkilatı, bakanlık, devlet ve hükümetlere kadar pek çok taraf ile işbirliği yapıyor. Pfizer Küresel Güvenlikten Sorumlu Başkan Yardımcısı ve CSO’su John P. Clark; ABD, Kanada, İngiltere, Almanya gibi gelişmiş ülkelerde bile bu tür örneklerle karşılaştıklarını, AB üye ülkelerinden Kıbrıs ve Lüksemburg dışında hepsinden sahte ilaç bildirimleri aldıklarını ifade ediyor. Clark’a göre, Avrupa’da da Amerika’da olduğu gibi en zayıf noktayı internet oluşturuyor. Clark hastaların sahte ilaçlardan uzak durmak için neler yapabileceği konusuna ise şöyle değindi:
“Hastaların, hatta sağlık çalışanlarının bir tablete veya ambalaja sadece bakarak gerçek veya sahte olduğunu anlaması neredeyse imkansızdır. Teknolojideki ilerlemeler nedeniyle birçok sahteci, ilaçların ve ambalajlarının son derece inandırıcı kopyalarını yapabilmektedirler. Bu noktada hastaların ilaçlarını düzenli olarak gittikleri eczanelerden almaları önemlidir. Biz her ne kadar önlemlerimizi alsak da sahteciler de yeni yöntemler geliştiriyorlar. Zaman zaman kullanılmış ambalajları hastalardan, hastanelerden satın alıyorlar ve bunun içine sahte ilaçları koyuyorlar. Yani ambalajda teknik tedbirleri ne kadar alırsanız alın sonuçta sahteci orijinal ambalajı kullanmış oluyor. Bu nedenle beklenmedik bir yan etki görüyorlarsa hastaların hekimleri ile görüşmeleri gerekiyor. Hastalar bir anomali fark ederlerse; örneğin bir tablet her zaman olduğundan biraz daha büyük ya da biraz daha küçükse veya farklı çözünüyorsa, tadı farklıysa, daha önceden acıtmayan bir iğne acıtıyorsa, ürünün kaynağını araştırmaları gerekiyor. Ürün son derece düşük bir fiyattan satılıyorsa, buna da dikkat etmek gerekiyor. Şüpheli bir ürün görüldüğü veya şüpheli olabileceği düşünülen bir ürün alındığı takdirde, bu ürünü veren sağlık çalışanına, ürünün imalatçısına veya en yakın düzenleyici makama başvurmak gerekiyor. Eğer kullandıkları ilaçlarda şüpheli bir durum varsa bize bildirdikleri takdirde ürünü derhal kontrol ediyoruz ve yasal olup olmadığına bakıyoruz.
Öte yandan devletlerin iki boyutlu barkod, RFID gibi uygulamaların hayata geçirilmesi ve sınırlar arası ticaretin ileri ve geriye doğru takip edilebileceği, bir ülkede üretilen sahte ilacın başka ülkede işe yaramayacağı ve imalatçıdan dağıtımcıya ve tüketiciye kadar takip edilebileceği sistemler oluşturmak için işbirliği yapmaları gerekiyor.”
İlaç, eczaneden alınmalı
Ülkemizde dağıtım kanalları genel olarak güvenli. Türkiye’de ilacı hastalar eczanelerden ve eczaneler güvenilir depolardan alırlarsa sorun bulunmuyor. Ancak internetteki satışların %50 kadarı sahte ilaçlardan oluşuyor. Türkiye’de yasal olarak internetten satış söz konusu değil. Bu nedenle hastaların bildiği eczanelere gidip, ilacı eczaneden satın almaları önem taşıyor.
Pfizer’in Türkiye’de yaptığı incelemelerden birinin sonuçlarını Türk polisine iletmesi sonucu 2009 yılında bir operasyon düzenlendi. İnternet üzerinden ve perakende satış mağazalarında sahte ürün satılmasıyla ilgili Pfizer Global Güvenlik Divizyonu tarafından sağlanan bilgilere ve kendilerinin yürüttüğü bir incelemeye dayanarak, Türk makamlarının başarılı operasyonu neticesinde yetkililer 13 şehirde, aralarında 3 eczanenin de bulunduğu 146 adrese aynı anda baskın yaparak 100’den fazla kişiyi tutukladı. Polisin tahmini, bu baskınlarla Türkiye’deki sahtecilik işinin %80’inin çökertildiği yönünde. Böylece 2009 ve 2010 yılları arasında ülkemizde ele geçirilen sahte ilaç sayısında büyük bir düşüş görüldü.
Ülkemizde İlaç Takip Sistemi’nin devreye girmesi ile birlikte sahte ilacın tespit edilmesi ve engellenmesi ve hasta güvenliği açısından son derece önemli bir adım atıldı. Bu sistem dünyada ilk kez Türkiye’de uygulanmaya başladı. İlerleyen yıllarda dünyadaki bazı diğer ülkelerde de uygulanmaya başlanacak benzer sistemler için ilk uygulama olması açısından İlaç Takip Sistemi örnek teşkil ediyor.