Türkiye’de çok ciddi bir beyin potansiyeli var
Bilim insanlarımız gerekli desteği görebilirse bilimde ciddi bir ilerleme yaşanabilir.
2006 yılında Harvard Tıp Fakültesi (Brigham and Women’s Hospital) ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nün (MIT) ortaklaşa kurduğu Sağlık Bilimleri ve Teknolojileri Bölümü’nde (HST), kendi laboratuvarımda asistan profesör olarak görev yapıyorum. Laboratuvarımızdaki projeler, “küresel sağlık sorunları, doku mühendisliği ve hücreleri mikro damlacıklarda dondurarak koruma teknikleri” şeklinde üç ana başlıkta özetlenebilir. Küresel sağlık sorunlarının çözümü konusunda; virüs ve bakteri yakalama ve görüntüleme amaçlı yaptığımız aygıtların büyük rol üstleneceğini umuyoruz. Bu ucuz ve kullanımı kolay aygıtlar sayesinde, kandaki virüs ve bakteri oranlarını çok kolay bir şekilde tespit edebiliyoruz. Bir cep telefonunun kamerasını kullanarak bile kandaki hücreleri sayabiliyoruz. Mikro ve nanoteknolojilerin tıp üzerine uygulamaları, yaptığımız araştırmanın temelini oluşturuyor.
Yoğunlaştığımız konulardan bir diğeri de, damlacık üretme teknolojisi. Bu teknolojiyle damlacıkların içine hücreleri yerleştirerek bunları teker teker -bir yazıcının kâğıt üzerine yazıyı çıkarması gibi- bir yüzeye yazabiliyoruz. Doku mühendisliğinin bir uygulaması olan bu teknolojiyle hücreleri istediğimiz yerlere yerleştirerek, çok hızlı bir şekilde dokular yazmaya çalışıyoruz. Bu, gelecekte organların yazılımına kadar vizyonu olan bir teknoloji. Bu teknolojiyle yazılan dokularla ileride kişiye özel organlar üretilmesine ve bu organların nakil edilmesine kadar gidilebilecek. Ayrıca değişik hücre türlerini sıvı azot yardımıyla dondurarak uzun süreler boyunca korumak (cryopreservation) için mikro damlacık teknolojileri kullanıyoruz. Bunların, dişi yumurtalarını dondurmaktan kan dondurmaya ve korumaya kadar geniş uygulamaları var.
Mikro teknolojilerin avantajları
Çalışmalarımın insanlara doğrudan faydalı olması benim için büyük önem taşıyor. İnsanlığa hizmet edecek teknolojiler geliştirmek istediğim için biyomedikal alana yöneldim ve tıbbi problemler üzerine çalışmaya başladım. Bunlardan biri de AIDS hastalığı; dünyada 30 milyondan fazla kişi bu hastalığı taşıyor. Hastalık yaygın olarak, gelişmekte olan ülkelerde görülüyor. Buradaki insanlara ilaçlar verilebiliyor ve bu ilaçlar pahalı değil. Ancak teşhis konulduktan sonra hastalığın gelişiminin düzenli takibi gerekiyor. Bunu şu anda 100 bin dolarlık aygıtlar yapıyor. Dolayısıyla bu teknolojilerin gelişmekte olan bölgelerde kullanılması hayli zor; oysa mikro teknolojiler oldukça ucuza mal edilebiliyor, çünkü çipler çok sayıda üretilebiliyor. Bu da doğal olarak masrafı düşürüyor.
HIV için bu mikro-nano teknolojileri kullanarak geliştirdiğimiz, bir kere kullanıldıktan sonra atılabilecek çip, yüz bin dolarlık aygıtların yaptığı işi gelişmekte olan bölgelerde bile yapabilecek. Çipin kullanımı da oldukça basit: Hastanın parmağından bir damla kan çipe enjekte ediliyor ve çip otomatik olarak bu hastanın kanında kaç adet CD4+ T-lenfositi olduğunu tespit ediyor. Amacımız bu hücrelerin sayılarını gözlemlemek, çünkü HIV bu hücrelere saldırıyor ve sayılarını azaltıyor. Hastaların tedavi olabilmeleri için, bu kan hücrelerinin sayılarının her üç ayda bir izlenmesi gerekiyor. Laboratuvarım halen bu konu üzerine çalışmaya devam ediyor. Bu, gelişmekte olan ülkelerde yaşayan ve bizler kadar şanslı olmayan insanlara katkısı bakımından oldukça güzel bir proje. Ayrıca yeni bir teknolojiyi geliştirdiğimiz için de konunun bilimsel yönü inovasyon içeriyor.
Başarıya giden yol: İnanç, istek, azim ve çalışma
Yaptığımız araştırmalar değerli ödüller getirdi. 2007’de TÜBİTAK ve TÜSİAD’ın ortak Nanobiyoteknoloji Onur Ödülü’ne layık görüldüm. Benim için bu ödülün, kendi ülkemin çok önemli kurumlarınca verilmiş olması açısından manevi bir değeri var. Ayrıca 2006 yılında MIT Technology Review dergisinin her yıl sadece 35 yaş altında olan bilim insanlarına verdiği prestijli bir ödül olan TR-35 ödülüne layık görüldüm. Bu ödülü kazanmak gerçekten çok onur verici oldu. Çünkü global bir ödül; dünyayı bilim ve teknoloji de etkilemiş ve ileride etkilemesi beklenen kişilere veriliyor. Ayrıca Türkiye’de 2008 yılında JCI Türkiye tarafından verilen TOYP (Türkiye’nin On Başarılı Genci-The Outstanding Young Persons) ödülünü kazandım. Bu ödüllerin başarımıza başarı katmasını diliyorum.
Hayatım boyunca şunu gözlemledim; insanlar sevdikleri işleri yapmaya ve bunların peşinden gitmeye devam ederlerse yani gerçekten inanarak ve isteyerek, yetenekli oldukları konularda kendilerini geliştirmeye zaman ayırırlarsa, sonuçta başarı geliyor. Tabii ki bunu gerçekleştirmenin tek yolu da çalışmak…
Ortak çalışmalara devam
Araştırmalarıma önümüzdeki yıllarda Harvard’da devam etmek ve bu sürede ülkemizdeki araştırmacılarla yürüttüğümüz ortak çalışmaları sürdürmek istiyorum. Türkiye’nin yanı sıra başka ülkelerden profesörlerle de uzun vadeli çalışmalarımız devam ediyor. Her yıl Türkiye’den öğrenciler laboratuvarımıza gelip stajlarını sürdürüyorlar. Burada kazanılan tecrübelerin, ülkemizdeki araştırma ortamının gelişmesi için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Uzun vadede Türkiye’de de güzel çalışmalar yapmak istiyorum. Zira burada kazandığım tecrübelerin, ileride Türkiye’de bilim politikaları yaratılmasına önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum.
Türkiye’de çok ciddi bir beyin potansiyeli var. Bu potansiyelin değerlendirilmesi ancak insanların desteklenmesi, araştırma ve eğitime çok büyük kaynakların aktarılması ile mümkün olabilir. Bu nedenle gerek devlet ve gerekse askeri kuruluşların araştırmaya kaynak sağlaması ve bu insanlara araştırma ortamlarının yaratılması büyük önem taşıyor. Ülkemizin 10 yıllık, 50 yıllık kısa ve uzun vadeli bilim politikaları ile ve vizyona ihtiyacı var. Öte yandan, son yıllarda yaşanan gelişmeler çok güzel. Bilim insanlarımız gerekli desteği görebilirse bilimde ciddi bir ilerleme yaşanabilir. İnsanlarımızın ve ülkemizin dünyada hak ettiği yere gelebilmesi için bilimde ülke olarak liderliğimiz şarttır.
Dr. Utkan Demirci kimdir?
1977 yılında, Ankara Çankaya’da doğdu. Altı yaşında İstanbul’a geldi. 1988 yılında Kadıköy Anadolu Lisesi’ni kazandı ve burada ortaokul ve lise eğitimini tamamladı. 1995 yılı üniversite giriş sınavlarında, Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde okumaya hak kazandı. Bu fakültede bir sene okuduktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı’nın üniversite giriş sınavlarında ilk 100’e giren öğrencilere verdiği bursla lisans eğitimini Michigan Üniversitesi&