Kanserin tek nedeni çevre kirliliği değil!
Geçen ayki yazımda kimyasallar, bitkiseller ve kanser ilişkisi üzerinde durmuştum. Özetle, bilimsel gerçeklere dayanmayan genellemelerle hemen tüm sentetik kimyasalların karsinojen gibi gösterilmekte olduğunu, buna karşın doğal kaynaklı ürünlerin masum ilan edildiği ve sorumsuzca her türlü hastalığa karşı önerildiğini, bu durumun ise müthiş bir haber kirliliği yarattığına ve halkı yanlış yönlendirdiğine dikkat çekmiştim. Bu yazımda ise bazı dış ve iç kaynaklı kanser nedenleri üzerinde duracağım.
Majör kanser nedenleri şöyle sıralanıyor: 1) Sigara (ABD’deki kanser ölümlerinin % 31’inden ve akciğer kanserine bağlı ölümlerin % 87’sinden sorumlu); 2) Diyetteki dengesizlikler (Örn. yetersiz meyva ve sebze tüketimi) % 30; 3) Kronik enfeksiyonlar, genellikle gelişmekte olan ülkelerde; ve 4) başlıca yaşam biçimiyle etkilenen hormonal faktörler. Sigara içimine bağlı akciğer kanseri dışında bir kanser salgınından (epidemisinden) bahsetmenin gerçekçi olmadığı da vurgulanıyor. Kanserin hem insan ve hem de kemirgenlerde, sanıldığı gibi sadece çevre kirleticilerine maruziyetle değil normal yaşlanmaya bağlı olduğu ve yaşlanmayla eksponansiyel olarak da arttığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Majör dış risk faktörleri azaltılsa bile kanser ileriki yaşlarda ortaya çıkacaktır ve normal metabolik proseslerle oluşan kanserin oranı da artacaktır. Yaşlanma ve ona bağlı dejeneratif hastalıklar, kısmen de olsa DNA ve diğer makromoleküllerin oksidatif hasarına bağlı olarak ortaya çıkmakta. Normal metabolizmanın yan ürünleri (süperoksit, hidrojen peroksit ve hidroksil radikalleri), radyasyonla oluşan benzer oksidatif mutajenlerdir.
Vücudumuzdaki antioksidan savunma mekanizmaları çok sayıda olmasına karşın mükemmel olmadığından normal metabolizma sırasında bile DNA okside olmakta. Oksidatif hasara karşı antioksidan savunma kaynakları arasında vitamin C ve E bulunur ki bunların büyük bir kısmı diyetimizde bulunan meyve ve sebzelerden gelmekte. Kanser ölümlerinin üçte birine dengesiz diyetlerin neden olduğu ileri sürülüyor. Özellikle az sebze ve meyve tüketimi kanser için önemli bir risk faktörü. Kanser için bir diğer risk faktörü olarak kaloriler (ve diyetsel yağ) de giderek daha çok ilgi çekmeye başladı. Bunun kanıtı olarak kalorik sınırlandırmanın kanser hızında düşmeye ve kemirgenlerde yaşam süresinde artışa neden olması gösteriliyor. Sigara, kanserin yaklaşık % 31’i, kalp hastalıklarının ise dörtte birinden sorumlu ve sadece ABD’de 430.000 erken ölüme neden olmakta. Tütün; akciğer, ağız, farenks, larenks, mesane, pankreas ve özefagus kanserlerinin bilinen nedeni… Sigara dumanı çok çeşitli mutajen ve kemirici karsinojeni içermekte. Sigara ayrıca şiddetli bir oksidatif strestir ve akciğerlerde enflamasyona neden olur. Sigara dumanındaki oksidanlar vücudumuzun antioksidanlarını tüketir. Kötü ve yanlış beslenme vücuttaki antioksidan depolarını doldurmaya yetmediğinden erkeklerde hem somatik DNA’larda hem de spermlerinin DNA’sında hasar oluşur. Dolayısıyla, sigara içen babaların bebeklerinde doğum defektleri ve çocukluk kanser riski artmıştır.
Kronik enfeksiyonların neden olduğu kronik enflamasyonlar, fagositik hücrelerden oksidatif mutajenlerin salıverilmesine neden olmakta ve kanser oluşumuna katkıda bulunmakta. Bağışıklık sistemini oluşturan akyuvarlar ve diğer fagositik hücreler, ürettikleri güçlü mutajenik okside edici ajanlar aracılığıyla bakteriler, parazitler ve virüslerle enfekte olmuş hücrelerle savaşarak onları yok eder. Bu oksidanlar, insanları bir yandan enfeksiyonlardan ani ölümlere karşı korurken diğer yandan konpensatuar hücre bölünmesi ve mutasyonla DNA’da oksidatif hasara ve kronik hücre ölümüne neden olarak karsinojenik prosese katkıda bulunurlar. Endojen üreme hormonları, meme, prostat, yumurtalık ve endometriyum dahil kanserde önemli bir rol oynamakta ve tüm kanserlerin yaklaşık % 20’sine katkıda bulunmakta. Üreme organlarındaki sorunlar, egsersiz yapmama, aşırı şişmanlık (obezite) ve alkol gibi birçok yaşam biçimiyle ilgili neden, hormon düzeylerini etkiliyor ve dolayısıyla riski artırıyor.
İnsan kanserlerindeki diğer nedensel faktörler aşırı alkol tüketimi, aşırı güneşe maruziyet ve virüslerdir. Genetik faktörler de önemli bir rol oynamakta ve yaşam biçimi ve diğer risk faktörleriyle etkileşmekte. Biyomedikal araştırmalar insanlardaki bu önemli genetik değişkenleri açığa çıkarıyor.
Görüldüğü gibi kanser kendi vücudumuzda çeşitli nedenlerle oluşan endojen kaynaklı kimyasal yan ürünlerle de oluşabiliyor. Dolayısıyla, hem kamunun hem de özel yaşamda bireylerin kanserden korunmadaki öncelikler konusunda, bilimsel veriler doğrultusunda yeni değerlendirmeler yapmasının kaçınılmaz olduğunu bir kez daha vurgulamakta yarar var.