Sanal alemin çöküşü – 1
Flaş… Flaş… Finans kapitalizmi ayvayı yedi… Globalizm çöktü… Marksizm yeniden in… Karşılıksız fon, karşılıksız para, karşılıksız sanat, karşılıksız siyaset buraya kadar. Bu sonuncusu Leman-Penguen-Uykusuz üçlüsünden birinde çıkan çok güzel bir yazıdan alıntıdır, ne yazık ki orijinalini bulamadım, benimkinden çok daha vecizdi.
Benim anlamadığım; ben çocuğumla oynarken, hasta bakarken, yazı yazarken ya da boş boş otururken birden cebimdeki para nasıl azalır? Ortadan yok olmadığına göre bunu kim alır? Bu işleme ne denir? Sen uyurken dolar alıp, bono ş’eyttiren, hedge-hödgö fon uydurup sanal enstrüman üretip daha da fazla havadan para indirmeye koşan, sonra da çuvallamasının faturasını sana ödetenin adı nedir?
Merak etmeyin kapitalizm-mapitalizm çökmez, marksizm de hortlamaz-bunun için önce ölmesi gerekir- ama biz bu ortamdan faydalanarak iflahımızı kesen sanal alemle hesaplaşabilir "işgücünü satarak, yeteneğine, bilgisine dayanarak var olan orta sınıf" olarak yerimizi daha iyi anlayabiliriz.
Postmoderliğin iki numarası vardır; 1. Çok karmaşık, öyle herkesin anlayamayacağı bir şeylermiş havasını vermek (kralın yeni esvabı hesabı), 2. Postmodernin eleştirisinin aşılmış, eskimiş, antidemokratik, faşist yani bir şekilde "out" olduğunu yaymak. Hal böyle olunca postmodern yöntemin uygulayıcıları hem de özgürlük kavramını kullanarak belirli fikir ve ifadeleri alenen yasaklayabilmekteler. Kaan Arslanoğlu’nun "Şeytan’ın hilesi" başlıklı yazısında Ergin Yıldızoğlu’ndan yaptığı alıntıda "Nihayet, post modernizmin de katkısıyla, sınıf mücadelesi düşüncesi siyasal ontolojinin merkezinden kovuldu. Boşalan yer dini temelde betimlenen uygarlıklar çatışması düşüncesiyle, etnik aidiyetlere dayalı milliyetçi projelerle doldurulmaya çalışıldı. (…)" "Postmodernizmin, aydınlanma düşüncesine, akılcılığa, bilimsel düşünceye yönelik saldırıları, sınıf temelli politikalara karşı, yaşam tarzı, aidiyet/kimlik politikalarını öne çıkaran söylemi, bu bastırılmayı felsefe ve sanatsal düzeylerden konsolide etti. (…)" deniyor. Her ikisinin yazılarına da internette ulaşabilirsiniz, özellikle Orhan Pamuk ile ilgili çözümlemelerini şiddetle tavsiye ederim. Ne ki buradaki meramım onların -çoğunu paylaştığım- siyasi görüşlerini yansıtmak değil, aktardıkları bazı kavramlar üzerinden burada bulunuş amacımız olan endüstri-üniversite ya da daha dar tanımıyla ilaç endüstrisi-fikir lideri ilişkilerine bazı açılımlar getirmek.
Nereden bakarsanız bakın insanların ve toplumların düşünüş ve davranış biçimini temel üretim ilişkileri belirler. Nitekim Frederic Jameson’a göre kapitalizmin çeşitli evreleriyle değişik kültürel formasyonları eşleştirmek mümkün. 18-19. yüzyıllarda batı dünyasında egemen olan pazar kapitalizmi belirli teknolojik gelişmelerle, özellikle buharlı motorlarla ve kültür-estetik alanında realizmle örtüşür. 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın ortalarına, yaklaşık olarak II. Cihan Harbi’ne (hoşuma gitti birden, sade suya "lakin"le geçmez bu hayat) uzanan süreç; tekelci kapitalizm, elektrikli ve içten yanmalı motorları ve modernizmi barındırır. İçinde olduğumuz son faz ise çokuluslu ya da tüketici kapitalizmi; yani önemin emtianın üretimine değil pazarlanma, satış ve tüketimine verildiği dönemdir. Bu dönemde de elektronik ve nükleer teknolojiler ve postmodernizm karşımıza çıkar.
Bir düşünün, seksenlerden önceki dönemde insanlar ikibinlerden ne umardı, bulduğumuz ne oldu? Bilimkurgu eserlerinde bütün trip fezaya çıkmak, başka gezegenlere ulaşmak, dünya dışı varlıklarla hemhal olmak iken elimizde yenilik olarak internet, iki kıytırık cep telefonu ve dizüstü bilgisayar var. E haliyle düşünsel-kültürel dünyamız da ona uygun kemçüklükte. Isaac Asimov’un romanlarına bakın, (hani şu Honda’nın robotu Asimo’nun adını aldığı adam, jeneriği de Çelik) adam robotlara duygu vermiş, Vakıf-onun icadı dünyadan diğer gezegenlere yayılmış uygarlık- yönetimini ışıkyıllarca uzaklara yaymışken halen yeraltındaki tünellere yayılan büyüklükte Multivac’ı hayal etmiştir bilgisayar olarak. Sakın bunca yıldan sonra gelişme diye giderek küçülen bilgisayarlara kalmamız bu alanlardaki Japon hakimiyeti ve onların bazı anatomik özellikleriyle ilgili olmasın?
Sürecek…