Ekonomik kriz ilaç sektörünü de etkileyecek mi?
Küresel ekonomik kriz tüm sıcaklığıyla dünya gündemini meşgul ediyor ve uzun bir süre daha da edeceğe benziyor. Bu iklimden ilaç sektörünün nasıl etkileneceği konusunda uluslararası dergilerde yayımlanan görüşleri özetlemek istiyorum.
Ekonomik krizden önce finansmanın kolay bulunabilmesi nedeniyle masrafları kısarak kâr artırmayı amaçlayan şirket evlilikleri ve satın alma aktiviteleri vardı. Fakat kriz nedeniyle finansman parametrelerinin büyük oranda değiştiği bu ortamda bankalar % 40-50 civarında özkaynak beklentisine girdiler. Kredi ortamının eskisi kadar rahat olmadığı günümüzde kredilerin neredeyse durma noktasına gelmesiyle, ulusal ve uluslararası şirketleri sadece kâr amaçlı alan ve kârlılıkları bittiğinde bu şirketleri önüne gelene satan veya kapatan ortaklıklar şeklindeki özel sermaye ortaklıkları için yapılan mega teklifler durdu. Diğer yandan da, oluşan boşluktan yararlanması beklenen özel sektör çok dikkatli harcama yapmaya başladı. Özetle, tüm sektörlerde yeni evlilikler veya birleşmeler için teklif vermek artık pek gündemde değil. Bununla birlikte, analistler, bu koşullarda bile tekliflerin devam edeceğini düşündükleri bir sanayiyi işaret ediyorlar: İlaç sektörü. Nakit zengini, çokuluslu ilaç şirketlerinin ekonomik krizi, çok düşük fiyatlarla yeni ürün kanalları elde edebilme fırsatı olarak gördükleri ileri sürülüyor.
Bugünün ekonomisinde, sağlık sektörünün bile canının yandığı bir gerçek. Bu bağlamda, ana farmasötik oyuncuların tek endişesi hisse senedi değerlerinin düşmesi değil. Araştırma şirketi Datamonitor’e göre, dünyanın en büyük ilaç şirketleri, kendi ürünlerinin jenerik versiyonlarıyla rekabete izin verecek 115 milyar dolar değerinde ilacın patent korumasının önümüzdeki yıllarda kalkacak olması gerçeğiyle karşı karşıya. İlginçtir; bunların geliştirme aşamasında ve boşluğu dolduracak sayıda yeni ürünleri de bulunmuyor. Buna karşılık, risk sermayesinin daha az yatırım yapması ve kredi almanın güçleşmesi, yeni ve küçük ilaç firmaları için nakit sıkıntısına işaret ediyor. Ayrıca, ilaç geliştirmenin çok pahalı bir süreç olması ve bu gibi ilaç şirketlerinin çoğunun ilk ilaçlarını pazara çıkarıncaya kadar yıllarca kârsız yaşamak zorunda kalması, bu grup firmaları olumsuz etkileyen önemli faktörler arasında… Genç ilaç geliştirme şirketlerinin ayakta kalabilmesi için mali destek gereksinimleri her dönemden daha fazla. Öte yandan, krizden önce çok güçlenen büyük ilaç firmalarında ise nakit var. Moody’s’e göre, ABD’nin en büyük dokuz ilaç ve biyoteknoloji şirketi birlikte toplam 105 milyar dolardan fazla nakit ve yatırım gücüne sahip. İsviçre devi Novartis AG ise satın almaların finansmanında kullanılabilecek yaklaşık sekiz milyar dolar nakde sahip olduğunu açıklamış.
Bir köşede, patent koruması sona erdikten sonraki kayıplarını karşılayabilmek için ürün skalalarını genişletme ihtiyacında olan ve zorlu bir ekonomide gelirlerini artırmak için para harcayabilecek büyük ilaç şirketleri; diğer köşede ise yeni ürünlerini geliştirmek için yatırıma, nakde ihtiyaç duyan küçük araştırma firmaları… Böyle bir iklimde, hisse senetlerinin değerlerinin düşmesi nedeniyle birçok biyotek araştırma şirketinin çok düşük fiyatlara alıcı bekliyor olması pek şaşırtıcı değil.
Satın almalar şimdiden başladı bile; Eli Lilly&Co., kanser tedavisi için ilaç geliştiren ImClone Systems’i yaklaşık 6,5 milyar dolara; GSK, BMS’nin Mısır’daki bir ünitesini 210 milyon dolara satın aldı ve ağız kuruluğu tedavisinde kullanılan Biotene’nin hakları için 170 milyon dolar ödedi. Ligand Pharmaceuticals, Pharmacopeia’yı satın alabilmek için 53,8 milyon dolar önerdi. Merck ve Schering-Plough’ın, 41,1 milyar dolarlık anlaşmayla birleşmeyi planladıkları duyuruldu. Bu trend önümüzdeki günlerde de devam edeceğe benziyor. Ancak yaygın görüşe göre, küresel ekonomik depresyonun ABD ve Avrupa ilaç sektörünü de kötü vurması; bunun özellikle Çin’deki ilaç üreticilerini önümüzdeki aylarda etkisi altına alması bekleniyor. Saygın bazı araştırmacılar Çin’in, büyük ölçüde bağımlı olduğu ve krizden çok etkilenen Avrupa, ABD, Hindistan, Japonya ve Kore gibi ülkelere yapılan ilaç ihracatında finansal krizin yansımaları konusunda alarmda olması gerektiğine işaret ediyor.
Hindistan’ın Çin’den aldığı API çoğunlukla formülasyonların üretiminde kullanılıyor. Son veriler, penisilin ve sefalosporin ara maddeleri ile API’nın Hindistan’a ihracatının drastik biçimde düştüğünü gösteriyor. Avrupa ve ABD’deki ekonomik darboğaz ile Hindistan, Japonya ve Kore’ye ihracattaki azalma Çin için tehlike çanlarının çalmaya başladığının işareti gibi yorumlanıyor. Avrupa ilaç sanayinin durumu da, jenerik rekabet ve üretim hatlarında yeterli yeni ilaçların bulunmaması, hükümetlerin tasarruf önlemleri ve ilaçların güvenliliği konusundaki kuşkuların artmasına bağlı olarak ruhsatlandırma sürelerinin uzaması gibi sorunlar nedeniyle pek iç açıcı değil. Analistlere göre 2009’da Avrupa ilaç firmaları, bu sorunlara, finansman yetersizliğine düşmüş firma alımlarıyla karşılık verecek. Kısa vadede maliyet düşürücü önlemlerin alınması, orta ve uzun vadede ise işletme kârlılığının düşürülmesi ve nakit akışının sağlanmaya çalışılması bekleniyor. Türkiye ilaç sektörü de benzer sorunlarla karşı karşıya ama otomotiv, beyaz eşya ve inşaat sektörlerine oranla daha az etkilenecek olması nedeniyle pazarın 2009’da % 12 büyüyeceği öngörülüyor.