Vizyon-2
İnsan niye araştırma yapar hakkaten? Daha önce de sormuştum bu soruyu; hatta herhangi bir sistematik eylemi neden yapar?
Domuz gribinin başlarında, yol kenarında çocuklara uygun sıcak içlikler satıyordu, trendi takip
Yani ki; ekseriya benzerlerimden geri kalmamakla uğraşmaktan arta kalan zamanlarda iç sesimi dinlediğimde benim için bu sorunun yanıtı budur. O insanlar o çocuklara, o an için en geçerli çareyi en olası güvenle taşıyabilsinler içindir benim hevesim. Ateroskleroz’la uğraştığım için de daha ziyade ebeveyn çocuklarına bu nakliyatı yapabilecek sağlık durumunu mümkün mertebe sürdürebilsine dairdir. Araştırma; hem yeniliği bulacak, hem yeniliği faydaya çevirecek, hem de bunu “dissemine” edecek, yani yaygınlaştıracaktır. Sen en proteomiğinden araştırma yap, en gutklinikılpıraktisinden çok merkezli lastpeşıntlastvizit et, komörşılı akseptibıl hedeflerini tuttur, adam senin aşını çocuğuna yaptıracak güveni duymazsa yemişim senin pieyçdini. Bunu tamamen araştırma geliştirmenin algılanmasıyla ilgili yazıyorum, hiç politikayı karıştırmayın.
Geçen sayıda yayın sayısını arttırmak üzere araştırma yapmak ile ilgili derli toplu bir yazı çıktı, hem de benim gibi “slang” değil gayet politik ve doğru bir üslupla, kaçırdıysanız okuyuverin.
Sevdiğim, bazen kızdığım, çok şey öğrendiğim “öteki köyden” bir abim var. Bir kongre esnasında Lizbon’da dolaşırken havanın, etrafın güzelliğinden bahsederek “senin-benim gibi insanlar her şey iyi gittiğinde dahi diğer insanların o an çektiklerini düşünerek üzülürler, bu durumda ancak tüm bunları bir gören, değerlendirenin olması bana huzur veriyor” demişti. Bu da bir bakış açısı ama ben bu sıkıntıdan kurtulmak için dünyayı değiştirmek taraftarıyım hâlâ. Bu değişimi de politik organizasyonlar ve sokağa dökülmekte göremedim oldum olası. Ursula Le Guin’in en iyi kitabı olmayan Mülksüzler’de esas oğlan “Vermediğimiz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrim’i satın alamazsınız. Devrim’i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak… Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiç bir yerde değildir” der. Büyük laflarla aranıza büyük bir mesafe girdiğinde anlayın ki yaşlanmış, korkaklaşmışsınız ya da tamamen kendinizi kandırıp yanlış şeylerin peşinde koşuyorsunuz.
Oysa bakın Avrupa Birliği müktesebatı, Bolonya süreci, yine buralardan bir arsa çevirip kendine uzmanlık alanı, titr kapısı yaratanların gev-gev’lerini bir kenara attığınızda ne diyor? Bu tabii onların iyi niyetinden, aydınlanmacılığından gelmiyor, ABD ve Japonya karşısında yaya kaldıklarından zorlandıkları nokta bu.
Bilgi, bilginin üretimi, bilginin paylaşımı yaygınlaştırılmalı, şeffaflaşmalı, tüm paydaşlar; öğrenciler, hastalar, toplum bütün sürece erişim aygıtlarına sahip olmalıdır. Araştırma alanı ve eğitim alanı arasında sinerji sağlanmalıdır. Hâlâ “akademide eğitimci profesörler ve araştırmacı profesörler gibi iki kategori olmalıdır” diyenler var.
Neticede tıp alanında- tedavide bilgi üretim sürecinin değişmesi, laboratuvardan hasta yatağına çevrimin ve geri bildirimin, çalışma alanlarının ve ağların yenilenmesi söz konusu; bu konuyla ilgili çabalarımızı diğer sayfalarda okuyacaksınız. Bizim yoğunlaşmayı düşündüğümüz profesyonel alan “theranostics”. Başka bir yazıda gireriz buna. Ama şunu söyleyeyim; ilaç araştırma-geliştirme artık eskisi gibi olmayacak…
Diğer önemli çevrim alanı “çerimsel araştırma” kavramını “çevrimsel bilim”e genişleten bilginin üretim sürecinden itibaren paylaşımı.
Misal:
Öğrenciler başından itibaren araştırma araçlarını öğrensin hatta araştırma yapmadan fakülteyi bitirmesin gibi bir hayalimiz var, dünyada bunun örnekleri de var. Niye?
1. Öğrenciler mutlu olsun, eğlenirken öğrensin, bişeyler paylaşalım, let the sunshine…
2. Öğrenciler bizim müstakbel ekibimizdir, şimdiden hazırlansın, iyi yetişsinler.
3. Öğrenciler kirlenmemiş, yanlılaşmamış, bir anlamda toplumun geri kalanını temsil
Elalem taze bahçeden sağlık fikri almaya olukla para döküyor. Bakkal olsanız kaç kilo yağ, kaç kilo peynir almanız gerektiğini, içi biberli yeşin zeytinin sürümü olup olmayacağını mahalleliye mi sormak istersiniz, Levent çarşıdaki şarkütericiye mi?