Creasoup

Farmaskop - İlaç ve Sağlık Profesyonellerinin Dergisi

18 Nisan 2012, Çarşamba 17:58

Endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanları uyardı

Ulusal Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi 11-15 Nisan 2012 tarihleri arasında Antalya Belek Cornelia Diamond Otel’de yapıldı. Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısına Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği’nden Prof. Dr. Sadi Gündoğdu, Prof. Dr. Nuri Çakır, Prof. Dr. Bülent Okan Yıldız, Prof. Dr. Sait Gönen, Prof. Dr. Mustafa Kemal Balcı ve Doç. Dr. Serdar Güler katıldılar.

Toplantıda, Tiroid Hastalıkları ve Endokrin hastalarının sorunları hakkında bilgi veren Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı Prof. Dr. Sadi Gündoğdu, tiroidin 20 gramlık bir organ olmasına rağmen vücudun her noktasını etkilediğini belirtti. Gündoğdu,

“Tiroidin az çalışması veya fazla çalışması tüm metabolizmayı etkiler. Özellikle çalışan kadınlarda çok ciddi performans olumsuzluğuna neden oluyor. Örneğin toplumumuzda son zamanda yapılan çalışmalara göre çok artış gösteren ve hücre düzeyinde bir iltihabi reaksiyon durumu olan Haşimato hastalığı ciddi performans kayıpları, unutkanlık ve kilo artışına neden oluyor.”

dedi.

Tiroid hormonu normal çalışmayan kadınların bu nedenle depresif veya sık sinir patlamaları yasayabildiklerini söyleyen Prof. Dr. Gündoğdu, bu kişilerin plan yapmalarına rağmen planlarını hayata geçiremediklerine dikkat çekti.

Prof. Dr. Gündoğdu; yorgunluk, cilt kuruması, saç dökülmesi, kas güçsüzlüğü veya kas ağrılarından şikâyetçi olan bireylerin bu belirtilerden herhangi birini yaşadığı ilk süreçte mutlaka hormon veya TSH tetkikleri yaptırması gerektiğini belirtti.

Özellikle genel popülasyonda fark edilmese de iyi bir ultrason cihazından geçen 100 kişinin 60’ında nodüle rastlandığını kaydeden Gündoğdu,

“Her nodül, kanser veya tehlike var anlamına gelmez. Yalnızca sinirlilik hali, kalp atışlarında hızlanma, rahat uyuyamama ve yorgunluk, uyku bozukluğu gibi durumlar bundan kaynaklı olabilir. Ancak bunun ameliyatına karar vermeden önce mutlaka birkaç hekim kontrolünden geçmek gerekir.”

dedi.

Gebelik sırasında gelişen hormonal hastalıklar bebek gelişimini etkiliyor

Prof. Dr. Nuri ÇakırGebelikte endokrin sorunları üzerine basına bilgi veren Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nuri Çakır, gebelik sırasında, anne karnındaki dölüt ve plasentanın, annenin dolaşım sistemine bir takım hormonlar salgılayarak, annenin hormonal bezlerinin salgılarında değişikliğe yol açtığını belirtti. Gündoğdu, bu nedenle gebelikte annenin kanından yapılan laboratuvar testlerinde görülen değişikliklerin, bazı hormonal hastalıkları taklit edebildiğini söyledi. Annenin hormonal sisteminde meydana gelen bu değişikliklerin, anne karnındaki dölütün büyüme ve gelişmesini sağlamaya yönelik olduğunu anlatan Prof. Dr. Çakır, bazen bu değişikliklerin yoldan çıkması sonucu, gebelik sırasında annede şeker hastalığı ve tansiyon yüksekliği gibi hastalıklara yol açtığını da bildirdi.

Şeker hastalığı ve tiroid hastalıkları dışında, hormonal hastalıkların da gebelikte sıklıkla görüldüğünü kaydeden Prof. Dr. Çakır, gebelik sırasında gelişen hormonal hastalıkların, gebeliğin gidişini etkileyebildiği gibi, anne karnındaki bebeğinde büyümesini ve gelişmesini de etkileyebildiğini söyledi.

Obezite insanın anormal çevreye normal cevabıdır

Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız ise günümüzün en çok konuşulan sorunu obezite ile ilgili açıklamalarda bulundu.

1970’lerden sonra obezitenin tüm dünyada salgın haline geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Yıldız,

“2008 yılında 199 ülkede yapılmış bir çalışmanın sonuçlarına göre dünyada 1,5 milyar fazla kilolu, 502 milyon obez erişkin ve 170 milyon kilolu veya obez 18 yaş altı çocuk bulunmaktadır. Türkiye’de bugün her 10 erişkinin 4’ü fazla kilolu, 3’ü obezdir.”

dedi.

Prof. Dr. Okan Bülent YıldızObezitenin genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkan kompleks bir hastalık olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Yıldız; hipertansiyon, Tip 2 diyabet, koroner arter hastalığı ve kanser başta olmak üzere birçok hastalığın riskinin artış nedeni olarak obeziteyi gösterdi. Prof. Dr. Yıldız, otomobil, televizyon, bilgisayar gibi etkenlerle değişen sosyal yaşam ve çalışma şartları ile birlikte azalmış fiziksel aktivite ve sedanter yaşam tarzı, obezite gelişimini kolaylaştırdığına dikkat çekti.

Kolesterol ilaçlarını kullanmaya devam mı edelim, yoksa bırakalım mı?

Düzenlenen toplantıda, hiperlipidemi, yüksek kolesterol konusunda bilgi veren Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Üyesi Prof. Dr. Sait Gönen, kolesterolün yaşam için gerekli olan mum kıvamında yağımsı bir madde olduğunu anlatarak, D vitamini ve yağları sindiren safra asitlerinin kolesterol tarafından üretildiğini ve bu işlemler için de kanda çok az miktarda bulunmasının yeterli olduğunu söyledi. Prof. Dr. Gönen,

“Eğer kanda fazla miktarda kolesterol varsa bu kan damarlarında birikir ve arteriyoskleroza yol açar. Arteriyosklerozda damar duvarında biriken tek madde kolesterol değildir; akyuvarlar, kan pıhtısı, kalsiyum gibi maddeler de birikir.”

dedi.

Prof. Dr. Mustafa Sait GönenSon aylarda görsel ve yazılı medyada kolesterol üzerinde yapılan tartışmaların hastalar ve hekimleri tedirgin ettiğini belirten Prof. Dr. Gönen, sözlerine şöyle devam etti:

“Tedavi gerektiren durumlarda ilk uygulama Tıbbi beslenme tedavisi ve fiziksel aktivitenin arttırılması şeklinde tanımlanan yaşam tarzı değişikliği olmalıdır. Ancak bunun yetersiz kaldığı durumlarda bilimsel olarak etkinliği gösterilmiş ilaçlara gereksinim duyulur. Son zamanlarda kolesterol ilaçları hakkında yapılan tartışmalar bu ilaçları kullanan birçok hastada kafa karışıklığı yarattı. İlaçları kullanan bazı hastaların ilaçları kesmesi hastalara faydadan çok zarar verecektir. Kolesterol düşürücü ilaç bir kere başladıktan sonra hayat boyu devam edilmesi gereken bir ilaçtır. İlaç kullanan hastaların kesinlikle doktorlarına danışmadan bu ilacı kesmemeleri hayati önem taşıyor. Gerek hasta gerekse doktorların güncel olarak klasik düşüncelere karşı çıkan, kanıta dayanmayan ve bir süre sonra geçerliliğini yitirecek görüş, makale ve kitapların etkisinde kalmamaları gerektiği düşünüyorum.”

dedi.

Endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanları uyardı

Hareketsiz yaşam osteoporozun daha hızlı gelişmesine neden oluyor

Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Kemal Balcı da yaşlanan nüfusun en önemli sorunlarından birinin osteoporoz olduğunu söyledi. Osteoporozun en önemli sonucunun kemiklerde küçük kırıklar ve büyük kırıkların gelişmesi olduğunu belirten Prof. Dr. Balcı, omurgada gelişen küçük kırıkların göğüs kafesinde solunum ve kalbin çalışmasını etkileyecek kadar kamburluk gelişimine, belde gelişenlerin ise sinir basıları nedeniyle bel ağrılarına yol açtığına dikkat çekti.

Prof. Dr. Balcı,

“Ergenlik dönemi gecikmeleri veya hormonal sorunlar kemikte dayanıklılığın en üst seviyeye ulaşmasını engeller. Hareketsiz bir yaşam, sigara, kahve, kortizon gibi bazı ilaçların kullanımı, tiroit bezi hastalıkları, kadınlarda yumurtalıkların çıkartılması osteoporozun daha hızlı gelişmesine, daha erken yaşta görülmesine neden olur. Bu nedenle riski arttırıcı hastalıkları olanlarda, ilaç kullananlarda özel önlemler alınmalıdır. Günlük olarak düzenli yapılacak, en az bir saatlik tempolu yürüyüşler tüm yaş gruplarında yapılacak aktivitelerdir.”

dedi

Düzenli takip diyabetin yarattığı organ hasarlarını önlüyor

Diyabet ile ilgili bilgi veren, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Serdar Güler ise diyabetin, en bilinen özelliğinin kan şekeri yüksekliği olmasına karşın iyi kontrol edilmediği takdirde tüm vücudu etkileyebilen önemli bir hastalık olduğuna dikkat çekti.

Doç. Dr. Serdar GülerBu etkilerin hastanın yaşam kalitesini bozabilen veya yaşam süresini kısaltan veya ölüme yol açabilen sorunları beraberinde getirdiğini belirten Doç. Dr. Güler, bu sorunların düzenli takip ile önlenebildiğini vurguladı. Prof. Dr. Güler, Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization, WHO) tarafından yapılan çalışmalara göre, 20. yüzyılda dünyada beslenme alışkanlıklarının değişmesi, fiziksel aktivitenin azalması, bulaşıcı hastalıkların kontrolü, ayrıca eğitim ve gelir düzeyindeki yükselmesi gibi etkenler ile beklenen yaşam süresi ve paralelinde bulaşıcı olmayan kronik hastalıkların görülme sıklığında artış meydana geldiğini kaydetti.


SİZ DE YORUM YAPIN

Önceki yazıyı okuyun:
Hollandalılar Dünyagöz’ü Türkiye’nin örnek branş hastanesi seçti

Hollanda'nın önemli sağlık kuruluşlarından 17 kişilik üst düzey yönetici, Türkiye'de tek örnek branş hastanesi olarak seçtikleri Dünyagöz'ü ziyaret etti.

Kapat