MSD, TRAED ve TRASD işbirliği ile ankilozan spondilit farkındalığını artırmayı hedefliyor
MSD, Türkiye Romatoloji Araştırma ve Eğitim Derneği (TRAED) ve Türkiye Romatizma Araştırma ve Savaş Derneği (TRASD) ile işbirliği içinde ankilozan spondilit (AS) hastalığı ile ilgili farkındalık yaratmak amacıyla “Ağrıdır Geçer Sanmayın” adlı kampanyayı hayata geçirdi.
“Ağrıdır Geçer Sanmayın” kampanyasının lansmanı, “7 Mayıs Dünya AS Günü”nde Feriye Restaurant’da yapıldı. Lansman toplantısına TRAED Başkanı Prof. Dr. Nurullah Akkoç, TRAED Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Hamuryudan, TRASD Başkanı Prof. Dr. Şebnem Ataman ile AS hastası olan bilim adamı Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara ve Anadolu Ateşi Dans Grubu eski dansçılarından, profesyonel dansçı-eğitmen Serkan Polat katıldı.
Toplantıda, açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Nurullah Akkoç, 7 Mayıs Dünya AS Günü vesilesiyle iki dernek olarak bu kampanyayı hayata geçirmekten büyük mutluluk duyduklarını belirterek,
“AS gibi önemli ama farkındalık düzeyi çok az olan bir hastalık için kamuoyunu bilgilendirmemiz gerektiğine inanıyoruz. İzmir’de yapılmış bir epidemiyolojik çalışmanın sonuçlarına göre tahmin yapacak olursak ülkemizde yaklaşık 200 bin dolayında ankilozan spondilitli hasta var ve bu hastaların yaklaşık %40’ı tanılarını bilmiyor. Yapılan bir çalışmada ankilozan spondilitli hastaların üçte birinin daha önceden bel fıtığı tanısı aldığı ve %7’sinin bu nedenle opere olduğu saptandı. Hastalığın ilerleyici özelliği var. Bu nedenlerle erken dönemde tanı konup, tedaviye başlanması önemli. Yeterli bir tedavi almadıkları takdirde sürekli ağrıdan muzdarip olan bu hastaların ruhsal durumlarının, sosyal yaşantılarının ve iş hayatındaki performanslarının olumsuz olarak etkilenmesi kaçınılmaz. Örneğin ülkemizdeki AS’li hastaların ortalama olarak 36 yaşında emekli oldukları görülüyor. Bu nedenle hastalık sadece hastanın değil, diğer aile bireylerinin de yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Bu kampanya dâhilinde hayata geçirilen www.asnedir.com sitesi de gerekli tüm bilgileri içeren bir referans kaynağı olacaktır.”
dedi.
“AS Nedir?” başlıklı konuşmasında Prof. Dr. Şebnem Ataman, hastalığın son aşamasında halk arasında “kambur”luk olarak bilinen sırt ve boyun deformasyonunun görüldüğü AS’nin daha çok genç popülasyonu etkileyen bir hastalık olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Ataman,
“AS’de hastaların %80’inde semptomlar 30 yaşından önce görülüyor. Erkekler kadınlardan 2-3 kat oranında daha sık etkileniyor. Ankilozan spondilit bel ağrısı ile kendini gösteriyor. Genellikle sabahları kaslarda sertlik, boyun ve bel bölgesinde tutulma şeklinde ortaya çıkan AS daha çok belin alt kısmında kendini hissettiriyor. Gün içinde kişi hareketlenmeye başladığında hafifleyen ya da etkisini kaybeden sabah tutulması çoğu kez hasta için yanıltıcı olabiliyor. Bel ağrısının travma gibi farklı nedenlerden kaynaklanıyor olabilmesi ve toplumda sık görülmesi AS’nin tanısında gecikmeye neden olabilen önemli etkenler.”
dedi.
Prof. Dr. Vedat Hamuryudan ise “AS’de Güncel Tedavi” başlıklı konuşmasında hastalığın ilaç ve ilaç dışı tedavilerle yapılabildiğine dikkat çekerek,
“İlaç dışı tedavilerin başında egzersizler ve fizyoterapi gelir. Sürekli egzersizler ile omurga hareketlerinin olabildiğince korunması amaçlanır. İlaç tedavisini de klasik ilaçlar ve yeni geliştirilen biyolojik etkili ilaçlar olarak ikiye ayırabiliriz. Klasik ilaçların başında iltihap mekanizmasını baskılayan ağrı kesiciler gelir. Bu ilaçlar hastanın ağrısını gidermede, sabahları rahat bir şekilde kalkmalarında çok etkilidir. Ancak etkileri kalıcı değildir ve ağrı olduğu sürece alınmaları gerekir. Yeterli süre verilen klasik ilaç tedavisine rağmen hastalık kontrol altına alınamadığında biyolojik ilaçlar devreye girer. Kanda iltihaba neden olan küçük proteinleri bağlayarak etki gösteren bu ilaçlar AS’nin belirtilerini kısa sürede baskılar, fiziksel fonksiyonu ve yaşam kalitesini düzeltir ve kandaki iltihabı normale döndürürler. AS tedavisinde yeni bir dönem başlatan bu ilaçlar ile tedavi altında hastaların yeniden iş gücüne kavuşmaları mümkündür.”
dedi.
Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara hastalıkla ilgili deneyimlerini anlattığı konuşmasında,
“Bu hastalıkla çok uzun yıllardır yaşıyorum. Artık hastalığımla dost olmayı öğrendim ama teşhisin ilk yıllarında çok zor günler geçirdim. AS’den kaynaklanan çok acılı ve ağrılı günler yaşadım. Bilimsel çalışmalarımı ve günlük hayatımı rahatsızlığım çok etkiledi. Ayrıca tanının konması da çok uzun bir zaman aldı. O günlerde tedavi olanakları da çok kısıtlıydı ve maalesef rahatsızlığım ilerledi. Doktorum bana artık yıldızları sadece uzandığınızda görebileceksiniz dediğinde çok sarsılmıştım. Ben bu zorlukları yaşamış biri olarak, bel ve boyun bölgesinde sürekli ağrılarla yaşayan insanlara mutlaka doktorlarına başvurmalarını ve sağlıklarını tehlikeye atmamalarını tavsiye ediyorum.”
dedi. Anadolu Ateşi Dans Grubu eski dansçılarından, profesyonel dansçı-eğitmen Serkan Polat ise,
“22 yaşında hayatımı çok olumsuz etkileyen yoğun ağrılar yaşamaya başladım. Profesyonel bir dansçı olduğum için sürekli yaptığım prova ve çalışmalar nedeniyle olduğunu düşünüyordum. Pek çok doktora başvurmama rağmen teşhis ancak 5 yıl sonra konulabildi. Şu an gelişmiş ilaçlarla tedavim devam ediyor, hayata ve işime odaklanmış durumdayım. Tedavime ek olarak, çok yoğun spor yapıyorum, her gün dans ediyorum, yüzüyorum ve bisiklete binmek en büyük tutkum. Bir AS hastasının tüm bunları yapması pratikte ve tıbben çok zor görünse de, benim yaşantım mümkün olduğunu gösteriyor. Tavsiyem, sürekli bel bölgesinde ağrılarınız varsa ‘Ağrıdır geçer sanmayın’ ve doktorunuza başvurun. Doğru tedavinin ve hastalığınızla barışarak yaşamanın iyi sonuç verdiğini benim durumum kanıtlıyor sanırım. Tabii tıbbın gelişmesi ve yenilikçi ilaçların olması da büyük bir avantaj.”
dedi.