Sonbahar
Soner’in oğlu oldu.
Bu yaz artık bir yazlık alalım dedik; Saroz’da manzaralı-mangallı evler baktık; bir kez daha yazlık almanın anlamsızlığına kanaat getirdik.
Ateroskleroz Derneği başkanlığına biraz da silah zoruyla ve Eylül’deki toplantıyı benim düzenlemem koşuluyla Vedat Sansoy’u “seçtik”.
Kedinin teki apartmanın girişine yavruladı. Ben kongredeyken anne ve yavruları apartmanın çatı aralığına yerleştirmişler, bizimkiler annenin adını Halime koymuşlar. Eve alamayız zira sekiz kiloluk azman kedimiz Grinch var. Kızım vaktinin büyük kısmını çatı arasında onlarla oynayarak geçiriyor.
Uluslararası ve Avrupa Ateroskleroz Derneklerinin katılımıyla gerçekleşen toplantıya sponsor bulmakta zorlandık; burada birinci çoğul şahsın eski başkan, yeni başkan, her iki uluslararası dernekte önemli görevlerde bulunan yönetim kurulu üyesi ve basın danışmanından mürekkep olmasının rolü var bittabii.
Atladık, Bozcaada’ya gittik. Bu denli herkesin ağzında olmasına rağmen pek değişmemiş, deniz de soğuk değildi; Ege zeytinyağlısı, Ege balığı, Ege ekmeği, Ege şarabı, Ege tuzu, Ege araba tozu yedik;-zamanında buradan bağ kapatmak varmış- aslında Marmara bölgesindedir Çanakkale…
Yeni yönetmeliğe uygun olarak bölgesel etik kurul oluşturmaya koyulduk, gerçekten bir rüya takımı oldu; kendimi kutladım ne yalan söyleyeyim, neticede bakanlığın web sitesinde ilk ilan edilen kurul olduk. Adımız: İstanbul 2 No’lu Etik Kurulu…
Halime yavruları büyümeden bir daha hamile kaldı; kediler de bozuldu. Babıls, Pati, Gvina, sonuncuyu unuttum. Üstüne altı tane daha geldi; büyüme bozukluğu olan zargana misali Turşu, tekir Balım, gürbüz olanı, iki siyah ve bir beyaz. Kızım hepsine isim koyma, yaz sonuna doğru doğanlar yaşamaz!
Erasmus öğrencilerini yerleştirdik, gelenleri bölümlere dağıttık; bitiren hafif entel Alman çocuklar bir de Van gezisi yapmışlar, “Çok beğendik ama İstanbul’dan çok farklı” buyuruyorlar, teşekkürler, biz de sizi bu konuda bir rapor hazırlayın diye getirtmiştik. Bizim öğrencilerden birine karşı tarafın sekreteri İngilizce’den takmış, yahu biz de sınav yapıyoruz burada hem yapanlar sekreter diil.
Kömür Limanına dalmaya gittik. Tüplü değil ama “snorkling”, aslen Gürcan dalıyor, biz yukarıdan seyrediyoruz. Bu tür etkinliğim 35 seneyi geçmiştir ama bir türlü doğum kontrol kıyafetiyle “scuba” ya heves edemedim. Bir günlük çadır kampı 1.5 “Grand”e geldi, neden derseniz benim 94’lü cipin egzosu derken orasına burasına 700 kaat kaçtı, çadır-madır aldık yürüdük.
Diğer bazı etik kurullar da ilan edildi bir ay kadar sonra, 1 no’luyu da öğrendik böylece.
Kız, kediler sayesinde apartman çocukluğundan sokak çocukluğuna terfi etti. Annesi emekli olup da “mürebbiyesi” gittiğinden beri akşama kadar sokakta, bir tür lider de oldu galiba, diğer çocuklar kapının önünde adını çığırıyolar göremediklerinde.
Her şeyin üstüne bir de ateroskleroz.org ve klinikarastirma.com web sitelerimizi hack’lemişler, hayır şifreler de askere giden Soner’de, neyse bir yolu bulundu.
İdari görev olunca izinler bölünebiliyor, iyi de oluyor, yazın da her hafta yeni bir vaziyet türüyor, iki hafta uzak kalmak ipin ucunu oldukça uzaklaştırıyor. Son parti Göcek, flotillada yelkenli kiralıyorsunuz, sabah brifingden sonra herkes tek başına; kız, ben, yengeniz yani… Bende senelerdir ADB var ama park etmeyi bilmiyorum, öğreniliyor mamafih. Anne navigasyonu kaptı, kız paletsiz dört metreye daldı, ben de biyolojik ırgat olarak çapa çekmede elektrikli ırgatın değerini anladım.
Bu yıl bir daha yurtdışı kongreye gitmemeye karar vermiştim ama “translational track”ları merak ettim, hem Barselona deniz aşırı değil, gittik Avrupa Kardiyoloji’ye, gerçekten çok verimliydi. Yaşlandıkça bana bir haller oluyor, sokakta gezip Latin kokular koklayacağıma giderek oturumlardan çıkmaz oluyorum. Translational track’larla ilgili görüşlerim bizim toplantıdaki konuşmamda var, ateroskleroz.org’dan webcast’ini izleyebileceksiniz yakında.
Abim, alıp da babama itelediği ayımsı kurt köpeği ve papağanla doygunluğa erememiş olmalı ki bir küçük bulldog almış, tatillerde onu da getiriyor Levent’e –ajanslar dışında birkaç ev kaldı hâlâ- yanda da Banu oturuyor, onun arsız golden retriever’ıyla birlikte hayvanat bahçesi tadını yakaladık, karşıki ne olduğu belirsiz şirketin labradoru ve ara komşunun düzine kedisini unutmamalı. Bizim kediler ayrı, biz Yenilevent’te apartmandayız.
En nihayet yaptık çok uzun isimli toplantıyı, ayrıntıları dergide yer alacak sanıyorum. Beklediğimden çok daha iyi gitti; Lale, Banu, Özge ve “Şensoy” sağolsun, o kadar işin arasında gelip toplantıya karşılıksız değer katanlar, salonu boş bırakmayan ilgili katılımcılar ve çok nazlanmış olsalar da sponsorlar da. Kendi konuşma yapmak isteyip de son anda İstanbul’da sel varmış diye su koyuveren Subodh Verma ve diğer ikisi kendilerini bilirler.
Büyükleri kurtardık ama ikinci kuşak kedilerden bir Turşu, bir de Balım kaldı. Ama babamın oraya yaz başında araba çarpan Tüylüboncuk’un yerine yeşil gözlü, uzun tüylü bir kedi geldi, geceleri bizim kedilerin mamalarını yiyen kirpi azman gibi oldu.
Her toplantıda olduğu gibi çok yoğun insanlar konuşmalarından hemen önce salona girip, biter bitmez ikilediler. Oysa çok güzeldi program ve konuşmalar. Ürün müdürleri kıymetli hocalarını kenara çekip yeni aktiviteler bağladılar. Aktif dernekçiler planlar yaptılar, herkesin her hafta sonu doldu bir dahaki yaza kadar. Ama herkes bayram tatilini hafta sonuna bağladı, her hafta bir yerlere uçmadan önce tatil vecibelerine uçtular son kez.
Biz mi? Biz kedilerle kaldık…
Güneş’in kızı oldu.